Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

NASIL BİR DÜNYA HAYAL EDİYORUM?

Öncelikle düşünebilen, vicdanlarıyla hareket eden insanların yaşadığı bir dünya, İnsanların ''nasıl olsa üç günlük dünya'' deyip, sonsuza kadar yaşayacağı bencilliğine kapılmadığı bir dünya, Dünyaya eşit halde gelen çocukları eşitsizliğe mahkum etmeyen bir dünya, Çocukların yüzünü güldürebilen, çevresindekilerin yaptıklarının diyetini ödetmeyen bir dünya, Türlü bahanelerle, bencilliklerle, düşüncesizce çıkarılan savaşların olmadığı bir dünya, Bir tarafta aşırı lüksten boğulup hiçbir şeyin kıymetini bilmeyen, diğer tarafta da açlıkla pençeleşmeyenlerin olduğu bir dünya, Yanlışın zorla doğru gösterilmediği bir dünya, Menfaat gereği dostlukların, akrabalıkların, sevginin, kardeşliğin harcanmadığı bir dünya, İyi gününde arkanda olup, kötü gününde arkandan vuranların olmadığı bir dünya, Menfaat ve ayakta kalmak uğruna kendilerine sürekli düşman yaratan, kendinden olmayan herkesi suçlu sayan zalimlerin olmadığı bir dünya, Evrensel adaletin sadece kitap

RADAR CEZASININ İPTALİ KONUSUNDA EMSAL KARAR

     ''Hız sınırının 1 KM ile aşılması hakkaniyet gereğince makul sayılabilir.'' kararı.      Kayseri' de meydana gelen, hız sınırının 1 Km aşılması ile kesilen ceza konusunda Sulh ceza hakimliğine başvurulmuştur. Sulh ceza hakimliği de hız sınırının 1 Km aşılmasını makul sınırlar içinde görüp, kesilen cezayı hukuka aykırı bulmuştur ve idari para cezasının iptal edilmesini talep etmiştir.

HUKUK OKUMAK

Biriyle ilk defa tanıştığınızda adınızdan önce hukukçu olduğunuzu söylemektir, Dolmuşta, otobüste ders çalışmaktır, Cebinde sürekli fosforlu kalem taşımaktır, Roma hukuku sınavında Iustinianus’u yazmayı bir türlü becerememektir, Fahiş hata bahanesiyle tüm sınavın geçersiz sayılmasıdır, Uyursan kalmak, kalırsan da uyuyamamaktır, Eve sinek girmesini konut dokunulmazlığının ihlali saymaktır, Kütüphanede uyuyakalmaktır, D’hondt seçim sistemini telaffuz edemeyip hocadan fırça yemektir, Dolmuşçuya para uzatırken ''abi şuradan bi hukuk öğrencisi al'' diyebilmektir, Daha öğrenciyken muvazaayı dolanmayı araştırmaktır, ''Adam öldürsem kaç yıl yerim'' gibi iğrenç esprilere maruz kalmaktır, KİTAPLARDA OKUDUĞUNUZUN DIŞ DÜNYADA KARŞILIĞININ OLMADIĞINI ÖĞRENMEKTİR…

MİRAS HUKUKUNDA SAKLI PAY (MAHFUZ PAY)

       SAKLI PAY KAVRAMI        Mirasçıların tereke üzerinde sahip oldukları miras paylarının belirli bir kısmını oluşturan, saklı pay (mahfuz pay) denir. mirasbırakan tarafından vasiyetname, miras sözleşmesi gibi sağlar arası yada ölüme bağlı tasarruflarla sınırlanamayan veya engellenemeyen yasal miras payına Saklı paylı mirasçıların kimler olduğu Medeni Kanunumuzda sayılmıştır. Bunlar mirasbırakanın; 1) Alt soyu 2) Anne ve Babası 3) Sağ kalan eşi dir.        Daha önceki Medeni Kanunumuzda mirasbırakanın kardeşleri de saklı paylı mirasçılar arasındaydı ama 5650 sayılı yasanın 1. maddesiyle kaldırılmıştır. Artık mırasbırakanın kardeşleri saklı paylı mirasçılar arasında değildir.           Saklı Paylı Mirasçıların Pay Oranları MİRASÇILAR 4721 SAYILI TÜRK MEDENİ KANUNUNA GÖRE 5650 SAYILI YASA DEĞİŞİKLİĞİ İLE ALT SOYLAR MİRAS PAYININ YARISI MİRAS PAYININ YARISI ANNE-BABA MİRAS PAYININ 1

SAĞ KALAN EŞİN MİRAS PAYI

        Sağ Kalan Eşin Mirasçılığının Şartları:    1) Miras bırakanın ölümü anında tamamlanmış bir evlenme bulunmalıdır.    2) Miras bırakanın ölümü anında devam eden bir evlenme bulunmalıdır.    3) Ayrıca bu paylaşımın belirlenebilmesi için miras bırakanın ardında bir vasiyetname olup olmadığı tespit edilmelidir. EŞİN MİRASÇILIĞI 4721 SAYILI MEDENİ KANUNA GÖRE 1. ZÜMRE İLE EŞ MİRASÇI İKEN ¼ MÜLKİYET 2. ZÜMRE İLE EŞ MİRASÇI İKEN ½ MÜLKİYET 3. ZÜMRE İLE EŞ MİRASÇI İKEN ¾ MÜLKİYET 4. ZÜMRE İLE EŞ MİRASÇI İKEN TEK BAŞINA MİRASÇI        Bu oranlar kanun tarafından belirlenmiştir ama değiştirilemez değildir. Miras bırakan, düzenleyeceği bir vasiyetname ile bu oranları değiştirebilir. Ancak bu oranlar değiştirilirken miras bırakanın dahi değiştiremeyeceği oranlar vardır. İşte bu oranlar saklı pay (mahfuz pay) olarak adlandırılmış olup ayrı bir pay oranlarıdır. Saklı pay m

SUÇ VE CEZALAR ŞAHSİ Mİ?

       Ceza hukukunun en önemli ilkelerinden biri  suç ve cezanın şahsiliği  ilkesidir. Bu kural gereğince, kişi ancak kendisinin işlediği fiiller nedeniyle sorumlu tutulabilir. Bir başkasının işlediği suçtan dolayı kimseye cezai müeyyide uygulanmaz.        Ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi, failin kendi fiilinden sorumlu olmasının sonucu olarak bir güvence sağlar. Diğer taraftan  “kusursuz ceza olmaz”  ilkesi, yani failin işlediği fiilin kendi kusurlu hareketinden kaynaklanması, kişinin özgür iradesiyle meydana getirdiği durumun hukuk düzenince sonuç bağlanmasını sağlayarak bu kişisel güvenceyi sağlamlaştırır.        Cezalandırmanın temel prensiplerinden olan bu ilke, insanlığın gelişiminin doğal bir sonucudur. Çünkü aksi halde meydana gelecek durum akla ve vicdana uygun değildir.        Anayasanın “Suç ve cezalara ilişkin esaslar” başlıklı 38. maddesinin 7. fıkrasında yer alan “Ceza sorumluluğu şahsidir” düzenlemesi, Türk Ceza Hukukunda cezaların şahsiliği ilkesinin kabu

SUSARAK FERYAT ETMEK

Siz hiç susarak, avazınız çıktığı kadar bağırdınız mı, Boğazınız yırtılana kadar feryat ettiniz mi? Susarak feryat etmek, haykırmak çok zordur, acı verir, Boğazınızı yakmaz belki ama kalbinizi yakar, ızdırap verir. Hani rüyalarda karabasan gelir de kimse sesinizi duymaz ya İşte o karabasanlar gerçek hayatta kulağı duyan ama vicdanı sağır insanlardır, Ne duyar ne de sesinizi duyurmanıza izin verirler. İki yüzlü, riyakar insanlardır. Sırf bu yüzden susarak ağlar sessizce feryat edersiniz. Bazen yaptıkları, bazen de yapamadıkları, bazen de yaptırmadıkları canımızı yakar. Siz hiç kulağı duyan ama vicdanı sağır insanlara bir şeyler anlatmaya çalıştınız mı? Onlar anlatsanız da duymazlar, duyar gibi yaparlar. Onlardan en korku salanı menfaatleri Allah korkusunun önüne geçenlerdir. Onların kendi hayatları, kendi adalet anlayışları, kendi bildikleri, Hep ama hep kendileri vardır. Bazen doğruları susarak haykırırız çaresizlikten, Bazen adalet duygumuzu, bazen be

HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASI

       Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu ceza hukuku sistemimize ilk olarak 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu ile girmiştir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun   231’inci maddesine 5560 sayılı Kanun’la eklenen fıkralarla bu durum Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenlenmiştir.        Ceza Muhakemesi Kanunu’nun     231/5 ve 14’üncü fıkralarında yapılan değişikliklerle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulama alanı genişletilmiştir. Bu hükme göre sanık hakkında verilen iki yıl hapis veya adli para cezasına ilişkin hükümlerin açıklanmayabileceği belirtilmiştir. Ayrıca aynı kanunla şikayet şartı kaldırılmış ve herhangi bir suç türü veya kanun açısından istisna getirilmemiştir. Sadece Anayasa’nın 174’üncü maddesinde belirtilen inkılap kanunları hakkında uygulanamayacağı belirtilmiştir.        Ceza Muhakemesi Kanunu   madde 231/5’te hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının hukuki niteliği , kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmaması şeklinde

TARİHTEN ADALET ÖRNEKLERİ-1

       Osmanlı Devleti zamanında lodoslu havalarda mahkeme yapılmazmış ve duruşmalar lodos havası geçinceye kadar ertelenirmiş. Çünkü lodoslu havada bazı insanların duygusallaştığı, bazı insanların ise sinirli bir hal aldığı bilinirmiş. İşte böyle zamanlarda kadılar yanlış kararlar vermesinler diye tüm duruşmalar ertelenirmiş. Ecdadımızın adalete verdiği önemin boyutunu ve Osmanlı Devletinin nasıl 600 yıl ayakta kaldığının en somut örneğidir.

HUKUK VE HAYATA DAİR BAŞLANGIÇ

       İnsan varoluşundan itibaren ancak topluluk halinde yaşar. Tek başlarına yaşamalarına imkan yoktur.   İşte insanların bu topluluk halinde yaşamaları da Hukuk ilmini oluşturan bir başlangıç, dolayısıyla zorunluluktur. Hukuk, insanların birbirleriyle ilişkilerinde riayet etmeleri gereken kurallar bütünüdür. Hukukun çevresi insan topluluğudur. Hukuk ilminin incelenmesine de insan topluluğunun incelenmesiyle başlamak gerekir.         İnsan ırkının ancak topluluk halinde yaşayacağını, tek başına yaşayamayacağını ilk belirten filozofun Aristo (M.Ö. 384-322)   olduğu söylenir. Aristo ya göre, insan bir Zoon Politikon’dur. Zoon Politikon, siyasi hayvan olarak nitelendirilr. Buradaki politikon kelimesi polis yani şehir kent anlamındadır. Bu da yine insanlar arasındaki birliği, beraberliği ve dayanışmayı ifade eder. İnsanların bu şekilde birlikte yaşamaları da ancak belli bir kurallar bütünü ile sağlanabilir. Eğer belirli kurallar olmazsa yada olan kurallara uyulmazsa toplunda kaos m